اهل البيت
هل تريد التفاعل مع هذه المساهمة؟ كل ما عليك هو إنشاء حساب جديد ببضع خطوات أو تسجيل الدخول للمتابعة.

اهل البيت

اسلامي احاديث خطب ادعية
 
الرئيسيةأحدث الصورالتسجيلدخول

 

 İmam Humeyni’ كتاب امام خميني

اذهب الى الأسفل 
كاتب الموضوعرسالة
Admin
Admin
Admin


المساهمات : 672
تاريخ التسجيل : 21/04/2016

İmam Humeyni’ كتاب امام خميني Empty
مُساهمةموضوع: İmam Humeyni’ كتاب امام خميني   İmam Humeyni’ كتاب امام خميني Emptyالسبت مايو 06, 2017 1:53 pm

Hadis: İlmin Fazileti

العلم

بالسَّنَدِ المُتَّصِلِ إِلی ثُقَةُ الاِسلام، مُحَمَّدِبنِ يَعقُوبَ الکُلَينیِّ، عَن مُحَمَّدِ بنِ الحَسَنِ وَ عَلِیِّ بنِ مُحَمَّدٍ، عَن سَهلِ بنِ زيادٍ وَ مُحَمَّدِ بنِ يَحيی، عَن أَحمَد بنِ مُحَمَّدٍ، جَميعاً، عَن جَعفَربنِ مُحَمَّدٍ الاَشعَریٍّ، عَن عبدِالله بنِ مَيمونِ القَدّاحِ؛ و علِی بنِ ابراهيمَ، عَن أَبيهِ، عَن حَمّادِ بنِ عيسی، عَنِ القَدّاحِ، عَن أَبی عَبدِالله، عليه السَّلام، قالَ قالَ رسول الله، صلی الله عليه و آله: مَن سَلَکَ طَريقاً يَطلُبُ فيهِ عِلماً، سَلَکَ الله بِهِ طَريقاً إِلی الجَنَّةِ. وَ إِنَّ المَلائِکَةَ لَتَضَعُ أَجنِحَتِها لِطالِبِ العِلم رِضاً بِهِ. وَ اِنَّهُ يَستَغفِرُ لِطالبِ العِلمِ مَن فِی السَّماءِ وَ مَن فی الاَرضِ حَتّی الحوتُ فی البَحر. وَ فَضلُ العالِمِ عَلی العابِدِ کَفَضلِ القَمَرِ عَلی سائِرِ النُّجومِ لَيلَةَ البَدرِ. وَ إِنَّ العُلَماءَ وَرَثَهُ الاَنبياءِ؛ إِنَّ الاَنبياءَ لَم يُوَرِّثوا ديناراً وَ لا دِرهَماً، وَ لکِن وَرَّثُوا العِلمَ، فَمَن أَخَذَ مِنهُ، أَخَذَ بِحَظٍّ وافرٍ.

“Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Her kim ilim öğreneceği bir yolda yürürse, Allah onu cennete giden bir yola koyar ve melekler ondan razı olarak kanatlarını ilim talibi için gerer. Yer ve göklerde olanlar, hatta denizde olanlar bile onun için bağışlanma diler. Alimin abide üstünlüğü bedir gecesindeki ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Şüphesiz ki alimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler dinar ve dirhem miras bırakmazlar. (Onlar) Miras olarak ilim bırakırlar. O halde o ilimden nasibini alan kimse büyük bir nasib edinmiştir.”[664]
العبادة

بالسَّنَدِ المُتَّصِلِ إِلی الشَّيخِ الاَجَلِّ وَ الثِّقَةِ الجَليل، مُحَمَّدِ بنّ يَعقُوبَ الکُلَينی، رضوان الله عليه، عَن عِدَّةٍ مِن اَصحابِنا؛ عَن أَحمَدَ بنِ مُحَمَّدٍ، عَنِ ابنِ مَحبُوبٍ، عَن عُمَرَبنِ يزيدَ، عَن أَبی عَبدِالله، عليه السَّلام، قال: فی التَّوراتِهِ مَکتوبٌ: يَابنَ آدَمَ، تَفَرَّغ لِعِبادَتي؛ اَملاء قَلبَکَ غِنیًّ و لا أَکِلکَ إلی طَلَبِکَ، وَ عَلیَّ اَن أَسُدَّ فاقَتَکَ وَ اَملاء قَلبَکَ خَوفاً مِنّی. وَ اِن لا تَفَرَّغ لِعِبادَتی، أَملاء قَلبَکَ شُغلاً بِالدُّنيا، ثُمَّ لا أَسُدُّ فاقَتَکَ وَ أَکِلُکَ إِلی طَلَبِکَ.

“İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Tevrat’ta şöyle yazılmıştır: “Ey insanoğlu, sadece bana ibadete koyul ki kalbine zenginlik vereyim ve seni isteğinle baş başa bırakmayayım. Bu durumda ihtiyacını gidermek ve kalbini korkumla doldurmak benim üzerimedir. Ama eğer sadece bana ibadete koyulmazsan, kalbini dünya ile meşgul kılarım, fakirliğini gidermem ve seni isteğinle baş başa bırakırım.”[696]
الحب

بالسَّنَدِ المُتَّصِلِ إِلی ثِقَهِ الإِسلامِ, مُحَمَّدِبنِ يَعقُوبَ الکُلَينیِّ، رَحمَةُ الله، عَن مُحَمَّدِ بنِ يَحيی، عَن أَحمَدَ بن مُحَمَّدٍ، عَن مُحَمَّدِ بن خالِدٍ، وَ الحُسَينِ بنِ سَعيدٍ جَميعاً، عَنِ القاسِمِ بنِ مُحَمَّدٍ، عَن عَبدِ الصَّمَدِ بن بَشيرٍ، عَن بَعضِ أَصحابِهِ، عَن أَبی عَبدِالله عَلَيه السَّلام، قال قُلتُ: أَصلَحَکَ الله، مَن اَحَبَّ لِقاءَالله، اَحَبَّ الله لِقاءَهُ؟ وَ مَن اَبغَضَ لِقاءَالله، ابغَضَ الله لِقائَهُ؟ قال: نَعَم. قُلتُ: فَوَ الله، إِنّا لَنَکرَهُ المَوت. فَقالَ: لَيسَ ذَلِکَ حَيثُ تَذهَب. إِنَّما ذلِکَ عِندَ المُعايَنَةِ: إِذا رَأَی ما يُحِبُّ، فَلَيسَ شيءٌ اَحَبَّ إِلَيهِ مِن أَن يَتَقَدَّمَ عَلی الله، وَ الله تَعالی يُحِبُّ لِقائَهُ، وَ هوَ يُحِبُّ لِقاءَ الله (حينَئِذٍ) . و إذا رَأی ما يَکرَهُ، فَلَيسَ شئءٌ اَبغَضَ (إلَيه) مَن لِقاءِالله، وَ الله يُبغِضُ لِقائَهُ.

Ravi şöyle diyor: İmam Sadık’a (a.s) şunu sordum: “Allah seni ıslah etsin; her kim Allah’la görüşmeyi severse Allah da onunla görüşmeyi sever ve her kim de Allah ile görüşmeyi sevmezse, Allah da onunla görüşmeyi sevmez, öyle mi?” İmam: “Evet” diye buyurunca “Allah’a andolsun ki biz ölümden hoşlanmıyoruz” dedim. İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Kapıldığınız evham/kuruntu doğru değildir. Şüphesiz ki bu, ölümü görme anındadır. İnsan sevdiğini görürse, en çok Allah’ın huzuruna varmayı sever ve Allah da onu görmeyi sever. Ama eğer ölüm anında sevmediği bir şeyi görürse, o zaman da en çok Allah ile görüşmekten nefret eder ve Allah da onu görmekten nefret eder.”[741]
الرياء

عَنْ يَزيدَ بْن خليفَةَ قالَ: قالَ أبُو عَبْدِ الله عليه السّلام: كُلُّ رياء شِركٌ. ﺇنَّهُ مَنْ عَمِلَ لِلنّاسِ كانَ ثَوَابُهُ عَلَي النّاسِ و مَنْ عَمِلَ للِّه، كانَ ثَوابُهُ عَلَي اللهِ.

Mezkur senetle Yezid b. Halife, Hz. Sadık’tan şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Riyanın her türlüsü şirktir. Şüphesiz ki insanlar için amel eden kimsenin sevabı insanların üzerine, Allah için amel eden kimsenin sevabı ise Allah’ın üzerinedir.” [33]
العجب

بالسَّند المتَّصل ﺇلي محمد بن يعقوب، عن عليّ بن ابراهيم، عن أبيه، عن عليّ بن أسباط، عن أحمد بن عمر الحلال، عن عليّ بن سويد، عن أبي الحسن- عليه السّلام- قال: سألتُهُ عن العُجْبِ الَّذي يُفْسِدُ العَمَلَ، فقالَ: العُجْبُ درجاتٌ مِنْها أن يُزَيَّنَ لِلْعَبْدِ سُوءُ عُمُلِه فَيَراهُ حَسَناً فَيُعْجِبُهُ وَيَحْسَبُ أنَّهُ يُحْسِنُ صُنعاً وَ مِنْها أن يُؤمِنَ العَبْدُ بِرَبّه فَيَمُنَّ عَلَي اللهِ تَعالي وَلِلّهِ عَلَيهِ فيهِ المَنُّ

Ali b. Suveyd şöyle diyor: “Hz. Musa b. Cafer’e (a.s) ameli ifsad eden ucb (kendini beğenmek) hasletini sorunca, şöyle buyurdu: “Ucb’un bir çok derecesi vardır. Bu derecelerden biri şudur: İnsana kendi kötü ameli süslü ve güzel gözükür, o da ucba kapılarak güzel amel ettiğini sanır. Bu derecelerden biri de şudur: Kul rabbine iman eder ve bununla Allah’a minnet etmeye kalkışır. Halbuki bu imanı sebebiyle Allah’ın kul üzerinde minneti vardır.” [70]

بالسند المتّصل الي محمّد بن يعقوب عن عليّ بن ابراهيم عن محمّد بن عيسي، عن يونس، عن أبان، عن حكيم، قال: سألت أَبا عبدالله- عليه السّلام- عن أَدني ألإلحادِ، فقالَ: الكِبْرُ أَدْناهُ.

Hekim şöyle diyor: “İmam-ı Sadık’a (a.s) “İlhadın en alçak derecesi nedir?” Diye sordum. Şöyle buyurdu: “İlhadın en aşağı ve alçak derecesi kibirdir.” [98]
الحسد

بالسند المتّصل الي محمّد بن يعقوب عن عليّ بن ابراهيم، عن محمّد بن عيسي، عن يونس، عن داود الرقي، عن أبي عبد الله، - عليه السّلام- قال: قال رسول الله -صلّي الله عليه و آله -: قال الله عزّ و جلّ لموسي بن عمران: يا ابن عمران لا تَحْسُدَنَّ النَّاسَ عَلَي ما اَتَيْتُهُمْ مِنْ فَضْلي ولا تُمَدَّنَّ عَيْنَيْكَ إلي ذلِكَ وَلاتُتْبِعْهُ نَفْسَكَ فَإنَّ الحاسِدَ ساخِطُ لِنِعَمي صادُّ لِقِسْمِيَ الَّذي قَسَمْتُ بَيْنَ عِبادي وَ مَنْ يكُ كذلِكَ فَلَسْتُ مِنهُ وَ لَيْسَ مِنّي.

Davud, Hz. Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu naklediyor: Resulullah şöyle buyurmuştur: “Allah (c. c) Musa b. İmran’a şöyle dedi: “Ey İmranoğlu, kendi fazlımdan insanlara verdiğim şey sebebiyle onlara haset etme, gözünü ona dikme ve nefsini onun ardı sıra salma. Zira haset eden kimse aslında benim nimetlerime gazaplanmış ve kullarım arasında yaptığım taksimden hoşnutsuz olmuştur. Böyle olan bir kimse benden değildir ve ben de ondan değilim ...” [139]


بالسند المتّصل الي محمّد بن يعقوب، عن محمّد بن يحيي، عن أحمد بن محمّد، عن ابن محبوب، عن عبد الله بن سنان و عبد العزيز العبدي، عن عبد الله بن أبي يعفور، عن أبي عبد الله عليه السّلام قال: مَنْ أصْبَحَ وَأَمْسي وَالدُّنْيا أكْبَرُ هَمه، جَعَلَ اللهُ الفَقْرَ بَيْنَ عَيْنَيْهِ وَ شَتَّتَ أَمْرَهُ وَلَمْ يَنَلْ مِنَ الدُّنيا إلا ما قُسِمَ لَهُ وَ مَنْ أصْبَحَ وَ إَمْسي وَالآخِرَﺓٌ أكْبَرُ هَمّه، جَعَلَ اللهُ الغِني في قَلْبِه وَ جَمَعَ لَهُ أَمْرَهُ.

İbn Ebi Ya’fur, Hazret-i Sadık’ın (a.s) şöyle dediğini naklediyor: “Sabah akşam en büyük derdi dünya olan kişiyi Allah yoksulluğa mahkum eder, işlerini sonuçsuz bırakır ve dünyadan kendisine kısmet olanın dışında hiç bir şeyi ona nasib etmez. Sabah akşam en büyük derdi ahiret olan kişiyi ise Allah gönlü gani, gözü tok kılar ve işlerini düzene koyar.” [157]

الغضب
بالسند المتّصل الي محمّد بن يعقوب عن عليّ بن ابراهيم، عن محمّد بن عيسي، عن يونس، عن داود بن فرقد قال: قال ابو عبد الله عليه السّلام: الغضبُ مِفتاحُ كُلِّ شَرٍّ.

“Ferkad oğlu Davud’un naklettiği üzere Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gazap, bütün kötülüklerin anahtarıdır.” [182]

العصبية
بسندي المتّصل إلي مُحَمَّدِ بْنِ يَعْقُوبَ عَنْ عليَّ بْنِ اِبْراهيمَ، عَنِ أبيه، عَنِ النَّوْفَلي، عَنِ السَّكُوني، عَنْ أبي عَبد الله عليه السّلام قالَ: قالَ رَسُولُ اللهِ صلّي الله عليه و آله: مَنْ كانَ في قَلْبِه حَبَّةٌ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ عَصَبِيّةٍ، بَعَثَهُ اللهُ يَوْمَ القِيامَهِ مَعَ أَعْرابِ الجاهِليَّهِ.

“Sekuni, Hz. Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kimin kalbinde bir hardal tanesi kadar olsun asabiyet (kayırmak, ırkçılık vb. ) Varsa, Allah onu kıyamet günü cahiliye Araplarıyla birlikte haşr edecektir.”
النفاق
بالسند المتَّصل إلي ثقة الاسلام محمّد بن يعقوب الكليني عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ يَحْيي، عَنْ أحْمَدَ بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ عيسي، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ سِنان، عَنْ عَوْنٍ القَلانِسي، عَن ابْنِ أبي يَعفورٍ، عَنْ أبي عَبْدِ اللهِ عليه السّّلام قالَ: مَنْ لَقِيَ الْمُسْلِمينَ بِوَجْهَيْنِ وَلِسانَيْنِ جاءَ يَوْمَ القِيامَة وَلَهُ لِسانانِ مِنْ نارٍ.

İbn-i Ebi Ya’fur’dan nakledildiği üzere Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim müslümanlara iki yüzlü ve iki dilli davranırsa, kıyamet günü ateşten iki dil ile gelecektir.” [214]

الهوى
بالأسناد المتّصله الي رئيس المحدَّثين محمّد بن يعقوب- رضوان الله عليه- عن الحسين بن محمّد، عن معلّي بن محمّد، عن الوشّاء، عن عاصِمِ بْنِ حُمَيْد، عَنْ أبي حَمْزَﺓَ، عَنْ يَحْيَي بْنِ عَقيل قالَ: قالَ أميرالمؤمنين -عليه السّلام- إنَّما أخافُ عَلَيْكُمُ اثْنَتَيْنِ: اِتَّباعَ الهَوي وَ طُولَ الأمَلِ، أمّااتَّباعُ الهّوي فَإنَّهُ يَصُدُّ عَنِ الحَقَّ وَإمّا طُولُ الأمَلِ فَإنَّهُ يُنْسي الآخرة.

Yahya bin Akil, Emir’ul-Müminin Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Ben sizin için iki şeyden korkuyorum: Nefsin isteklerine tabi olmaktan ve uzun emelden. Nefsin isteklerine tabi olmak insanı haktan alıkoyar, uzun emel ise insana ahireti unutturur.” [231]
توحيد

با لسَّنَدِ المُتَّصِلِ الي محمّد بن يعقوب، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ يَحْيي، عَنْ أَحْمَدَ بْنِ مُحَمَّدٍ، عَن ابْنِ مَحْبُوبٍ، عَنْ عَلِيَّ بْنِ رِئابٍ، عن زُرارَةَ قالَ: سألتُ أبا عَبْدِ اللهِ –عليه السّلام- عَنْ قَوْلِ اللهِ عزَّ و جَلَّ: فِطْرَتَ اللهِ الَّتي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْها. قال: فَطَرَهُم جَميعاً علي التّوحيد

Zurare şöyle diyor: “Hz. Sadık’tan aziz ve celil olan Allah’ın “Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrat” buyruğunu sorunca şöyle buyurdu: “Allah bütün insanları tevhit fıtratı üzere yaratmıştır.” [251]

التفكر
بسندي المتّصل إلي محمّد بن يعقوب –رضوان الله عليه- عن عليّ بن ابراهيم، عن أبيه، عن النَّوفلي، عن السكوني، عن أبي عبد الله عليه السّلام قال: كان امير المؤمنين عليه السّلام يقول: نَبَّهْ بِالتَفَكُّرِ قَلْبَكَ وَجافِ عَنِ اللَّيْلِ جَنْبَكَ وَاثَّقِ اللهَ رَبَّكَ.

“Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Emiru’l Müminin (a.s) şöyle buyuruyordu: “Gönlünü tefekkürle uyar, geceleri uyanıp (ibadet için) yatağından kalk ve Rabbin olan Allah’tan kork.” [267]

توكل
بِالسَّنَدِ المُتَّصِل إلَي الشَّيْخِ الجَليلِ ثِقَةِ الإسْلامِ مُحَمَّدِ بْنِ يَعْقُوبَ عَنْ عِدَّةٍ مِنْ أصْحابِنا، عَنْ أحْمَدَ بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ خالِدٍ، عَنْ غَيْرواحِدٍ، عن عَلِيَّ بْنِ أسْباط، عن أحْمَدَ بْنِ عُمَرَ الحَلّالِ، عَنْ عَلِيَّ بْنِ سُوَيْدٍ، عَنْ أبي الحَسَنِ الأؤلِ عليه السّلام قالَ: سألُتُهُ عَنْ قَوْلِ اللهِ عَزَّ وَ جَلَّ : وَ مَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَي اللهِ فَهُوَ حَسْبُهُ. فَقالَ: التَّوَكُّلُ عَلَي اللهِ دَرَجاتٌ، مِنْها أَنْ تَتَوَكَّلَ عَلَي اللهِ في أُمُرِكَ كُلِّها فَمَا فَعَلَ بِكَ كُنْتَ عَنْهُ راضِياً تَعْلَمُ انَهُ لا يألوكَ خَيْراً وَفَضْلاً وَ تَعْلَمُ أنَّ الحُكْمَ في ذلِكَ لَهُ فَتَوَكَّلْ عَلَي اللهِ بِتَفْويضِ ذلِكَ إلَيْهِ وَثِقْ بِه فيها وَ في غَيْرِها

“Ali b. Suveyd şöyle diyor: “Hz. Musa b. Ca’fer’e (a.s) aziz ve celil olan Allah’ın “Allah’a güvenen kimseye O yeter” [314] sözünü sordum. Şöyle buyurdu: “Allah’a tevekkül etmenin dereceleri vardır. Bunlardan birisi bütün işlerinde Allah’a tevekkül etmen, O sana ne yaparsa yaptığından razı olman ve O’nun senden hiç bir iyilik ve fazlı esirgemeyeceğini ve bu konuda hüküm vermenin O’na ait olduğunu bilmendir. O halde işlerini Allah’a havale ederek O’na tevekkül et; o ve diğer işlerinde sadece Allah’a itimat et.” [315]

الخوف
بِسَنَدِيَ المُتَّصِلِ إلي مُحَمَّدْ بْنِ يَعْقُوبَ ثِقَهِ الإسْلام وَ عِمادِ المُسْلِمينَ عَنْ عَِّدهٍ مِنْ أصْحابِنا، عَنْ أحْمَدَ بْنِ مُحَمَّدٍ، عَنْ عَلِيَّ بْنِ حَديدٍ، عَنْ مَنْصُورِ بْنِ يُونُسَ، عَنِ الحارِثِ بْنِ المُغيرَة أوْ أبيه، عَنْ أبي عَبْدِ اللهِ عليه السّلام قالَ: قُلْتُ لَهُ: ما كانَ في وَصِيَّة لُقْمانَ؟ قالَ: كانَ فيهَا الأعاجيبُ وَكانَ أعْجَبَ ما كانَ فيها اَن قال لابنِهِ: خَفِ اللهَ عَزَّ وَ جَلَّ خيفةً لَوجِئْتَهُ بِبِرِّالثَّقَلَينِ لَعَذَّبَكَ وَار‎ْجُ الله رَجاءً لَو جِئتَهُ بِذُنُوبِ الثَّقَلَين لِرَحِمَكَ. ثُمَّ قَالَ اَبُو عَبدِ الله، عَلَيهِ السَّلام، كانَ ابيِ يَقُولُ: اِنَّهُ لَيسَ مِن عَبْدٍ مُؤمِنٍ اِلا و في قَلبِهِ نُورانِ: نور خِيفَةٍ و نورُ رَجاءٍ، لَوْ وُزِنَ هذا لمَ يَزِدْ علي هذا و لَو وُزِنَ هذا لم يَزِد علي هذا.

“Ravi şöyle diyor: “Hz. Sadık’a (a.s) Lokman’ın vasiyetinde ne olduğunu sorunca şöyle buyurdu: “Onda hayret verici şeyler vardı, en hayret vericisi de oğluna şunu söylemesiydi. : “İnsanların ve cinlerin bütün itaatlerini yerine getirsen bile Allah’tan (c. c) sana azap edecekmiş gibi kork (havf) ve insanların ve cinlerin günahlarını işlemiş olsan bile seni bağışlayacakmış gibi Allah’tan ümitvar ol (reca) .” Hz. İmam Sadık saha sonra şöyle buyurdu: “Babam şöyle diyordu: “İnanmış kulun kalbinde mutlaka iki nur bulunur. Korku nuru ve ümit nuru. Öyle ki eğer bu tartılırsa diğerinden ağır gelmez ve eğer o tartılırsa bundan ağır gelmez.” [329]

البلاء
بِسَنَدِنا المُتَّصِلِ اِلی سُلطانِ المُحَدِّثينَ محَمَّدِ بنِ يَعقوبَ الکُلَينی، رضوان الله عليه، عَن علی بن ابراهيمَ، عَن اَبيهِ، عَن ابنِ مَحبوبٍ، عن سَماعَةَ، عَن اَبی عَبدِاللهِ عليه السَّلام قال: اِنَّ فی کِتابِ علی، عَلَيه السَّلام : اَنَّ اَشَدَّ النَّاس بَلاءً النَّبيّون ثُمَّ الوصيُّون ثُمَّ الاَمثَلُ فَالاَمثَلُ وَ اِنَّما يُبتَلی المُؤمِنُ عَلی قَدرِ اَعمالِهِ الحَسَنَةِ، فَمَن صَحَّ دينُهُ وَ حَسُنَ عَمَلُهُ، اشتَدَّ بَلاؤُهُ وَ ذلِکَ اَنَّ الله تعالی لَم يَجعَل الدُنيا ثَواباً لِمؤمِنٍ وَ لا عُقُوبَةً لِکافِرٍ وَ مَن سَخُفَ دينُهُ وَ ضَعُفَ عَقلُهُ، قَلَّ بَلاؤُهُ، وَ اِنَّ البَلاء اَسرَعُ اِلی المؤمِنِ التَّقیَّ مِنَ المَطَرِ الی قَرار الارض.

“Semae, Hz. Sadık’ın (a.s) şöyle dediğini rivayet etmektedir: “Ali’nin (a.s) kitabında şöyle bir ifade vardır. “En şiddetli belaya düçar olanlar peygamberlerdir. Daha sonra peygamberlerin vasileri (halefleri), onlardan sonra en iyileri ve daha sonra yine en iyileri. Muhakkak ki müminler sahip oldukları iyilik oranında belalara düçar olurlar. O halde kimin dini doğru ve ameli sahih ise belası şiddetli olur. Bu Allah-u Teala’nın dünyayı mü’min için bir mükafat diyarı ve kafire bir ceza diyarı haline getirmemiş olmasından ileri gelmektedir. Kimin dini gevşek ve aklı zayıf ise, belası da az olur. Bela, Muttaki mü’minin üstüne yağmurun yeryüzüne yağışından daha hızlı yağar.” [357]
الصبر

بِاِسنادِنا المُتَّصِلَةِ اِلی ثِقَةِ الاِسلامِ وَ المُسلِمينَ، فَخرِ الطائِفةِ الحَقَّةِ وَ مُقَدَّمِهِم مُحَمَّد بنِ يَعقُوبَ الکُلَينی –رضوان الله عنه- عَن عِدَّةٍ مِن اَصحابِنا، عَن اَحمَدَ بنِ مُحَمَّدِ بن خالد، عَن اَبيه، عن عَلِیَّ بنِ النُعمانِ، عَن عَبدِاللهِ بنِ مُسکانَ، عَن ابی بَصيرٍ قال: سَمِعتُ اَبا عَبدِالله عَلَيه السلام يَقُولُ: اِنَّ الحُرَّ حُرٌّ عَلی جَميعِ اَحوالِهِ، اِن نابَتهُ نائِبَة صَبَرَ لَها، وَ اِن تَداکَّت عَلَيهِ المَصائِبُ لَم تَکسِرهُ، وَ اِن اُسِرَ وَ قُهِرَ، وَاستبدلَ باليُسرِ عُسراً، کَما کان يُوسُفُ الصِّديقُ الاَمينُ لَم يضرر حُرِيَّتَهُ اَن استُعبِدَ وَ فُهِرَ وَ اُسِرَ وَ لَم تضررهُ ظُلمُة الجُبّ وَ وَحشَتُهُ وَ ما نالَهُ اَن مَنَّ الله عَلَيهِ فَجَعَلَ الجَبّارَ العاتِیَ لَهُ عَبداًَ بَعدَ اِذ کانَ (له) مالِکاً، فَارسَلَه وَ رَحيمَ بِهِ اُمَّة وَ کَذالِکَ الصَّبرُ يُعقبُ خيراًً فَاصبِروا وَ وَطِّنُو اَنفُسَکُم عَلی الصَّبرِ توجَروا.

Ebu Basir’in naklettiğine göre, Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Özgür kişi her haliyle özgürdür. Başına musibet gelirse sabreder. Esir ve mağlup düşse bile musibetler ona diz çöktüremez ve zorluğu kolaylığa dönüştürür. Nitekim doğru ve emin Yusuf’un (a.s) köleleştirilmesi, esir edilmesi ve mağlup olması onun özgürlüğüne herhangi bir zarar veremedi. Ne kuyunun karanlığı, ne korkusu ve ne de diğer musibetler ona bir zarar verebildi. . Derken Allah ona lütufta bulundu ve önceden melik olduğu halde zorba mütekebbiri kendisine kul kıldı. Sonra da onu peygamber seçti ve onun sayesinde bir ümmete rahmette bulundu. İşte sabır bu şekilde ardından hayrı getirir. O halde sabredin, sabırla donanın ki ecre ulaşasınız.” [393]
التوبة

بِالسَّنَدِ المُتَّصِلِ اِلی الاِمامِ الاَقدَمِ حُجَّة الفِرقَةِ وَ رَئيس الاُمَّةِ، مُحَمَّدِ بنِ يَعقُوبَ الکُلَينی –رَضی الله عنه- عَن مُحَمَّدِبنِ يَحيی، عَن اَحمَدَبنِ مُحَمَّدِبنِ عيسی،عن الحَسَنِ بنِ مَحبوبٍ، عَن مُعاوِيَةَ بن وَهَبٍ قال: سَمِعتُ اَبا عَبدِ الله عليه السلام يَقول: اِذا تاب العَبدُ تَوبَةً نَصُوحاً اَحَبَّهُ الله فَسَتَرَ عَلَيهِ فی الدُّنيا وَ الاخِرَةِ. فَقُلتُ: وَ کَيفَ يَستُرُ عَلَيه؟ قال: يُنسی مَلَکَيهِ ما کَتَبا عَلَيهِ مِنَ الذُنوب، ثُمَّ يوحی اِلی جَوارِحِهِ: اُکتُمی عَلَيهِ ذُنُوبَهُ وَ يُوحی اِلی بِقاعِ الاَرضِ: اکتُمی عَلَيهِ ما کانَ يَعمَلُ عَلَيکِ مِنَ الذُّنُوبِ. فَيَلقی الله حينَ يَلقاهُ وَ لَيسَ شَیءٌ يَشهَدُ عَلَيه بِشَیءٍ مِنَ الذُّنُوب.

“Muaviye İbn Veheb’in işittiğine göre, Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir kul halis bir şekilde tevbe ederse, Allah’ın sevgisini kazanır ve Allah onu dünya ve ahirette örter.” İbn-i Veheb, “Nasıl örter?” diye sorunca da İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İki meleğine ona ilişkin yazdıkları günahları unutturup, o kişinin beden uzuvlarına, işlediği günahları gizli tutmalarını ve yeryüzüne de onun dünyada işlediği suçları örtüp gizlemesini vahyeder. Bu nedenle Allah’ın huzuruna vardığı zaman aleyhine tanıklık edebilecek hiç bir şeyi kalmaz.” [427]



بِالسَّنَدِ المُتَّصِلٍ اِلی فَخرِ الطّائِفَةِ وَ ذُخرِها مُحَمَّدِ بنِ يَعقُوبَ الکُلَينی –رضوان الله عَلَيه- عَن مُحَمَّدِبنِ يَحيی، عَن اَحمَدَ بنِ مُحَمَّدِ بنِ عيسی، عَنِ ابن محبوب، عَن عَبدُاللهِ بنِ سِنان، عَن اِبی حَمزَةَ الثُمالِی، عَن اَبی جَعفَرٍ عَلَيه السَّلام قال: مَکتُوبٌ فِی التَّوراةِ الَّتی لَم تُغَيَّراَنَّ مُوسی عَلَيه السَّلام سَأَلَ رَبَّهُ فَقال: يا رَبّ اَقَريبٌ اَنتَ مِنِّي فَأَناجيکَ، أَم بَعيدٌ فَأُناديکَ؟ فأَوحی الله عَزَّ وَ جَلَّ اِلَيهِ: يا مُوسی أَنا جَليسٌ مَن ذَکَرَنی. فَقالَ مُوسی: فَمَن فی سِترِکِ يَومَ لا سِترَ اِلّا سِترُکَ. فَقالَ: الَّذينَ يَذکُرُونَنی فَاَذکُرُهُم وَ يَتَحابُّونَ فِیَّ فَاُحِبُّهُم فَاُولئِکَ الَّذينَ اِذا اَرَدتُ اَن اُصيبَ اَهلَ الاَرضِ بسُوءٍ ذَکَرتُهُم فَدَفَعتُ عَنهُم بِهِم.

“Ebu Hamza Sumali, Hz. Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Tahrife uğramamış Tevrat’ta Musa’nın (a.s) rabbine şöyle dediği yazılıdır: “Ey Rabbim! Acaba bana yakın mısın ki sana münacatta bulunayım, yoksa uzak mısın ki sana sesleneyim?” Bunun üzerine Allah (azze ve celle) ona şunları vahy etti: “Ey Musa! Ben, beni zikredenin yanındayım” Musa şöyle sordu: “Senin koruyucu örtünden başka bir örtünün bulunmadığı günde senin koruyucu örtüne sığınabilen kimdir?” Allah şöyle buyurdu: “Beni zikredip de kendilerini zikrettiklerim ve benim için sevip de kendilerini sevdiklerimdir. Bunlar, yeryüzü ehline bir azab indirmek istediğimde kendilerini andığım ve kendileri sebebiyle de yeryüzü ehlinden azabımı defettiğim kimselerdir” [444]
الشكر

بِالسَّنَدِ المُتَّصِلِ إِلی حُجَّةِ الفِرقَةِ وَ إِمامِهِم، مُحَمَّد بنِ يَعقُوبَ الکُلَينِی، کَرَّمُ الله وَجهَه، عَن حُمَيدِبنِ زِيادٍ، عَنِ الحَسَنِ بنِ مُحَمَّدبنِ سَماعَةَ، عَن وُهَيبِ بنِ حَفصٍ، عَن أَبی بَصيرٍ، عَن أَبی جَعفَرٍ، عليه السَّلام، قال: کانَ رَسولُ الله، صلّی الله عليه و آله، عِندَ عائِشَةَ لَيلَتَها؛ فَقالت: يا رَسُولَ الله لِمَ تُتعِبُ نَفسَکَ وَ قَد غَفَرَ الله لَکَ ما تَقَدَّمَ مِن ذَنبِکَ وَ ما تَأَخَّرَ؟ فَقالَ: يا عائِشَةُ، أَلا أَکُونُ عَبداً شَکوراً؟ قال: وَ کانَ رَسُولُ الله، صلی الله عليه و آله، يَقُومُ عَلی أَطرافِ أَصابِعِ رِجلَيهِ، فَاَنزَلَ الله سُبحانَهُ وَ تَعالی: طه . ما اَنزَلنا عَلَيکَ القُرآنَ لِتَشقی.

“Ebu Basir, İmam Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Bir gecesinde Resulullah (s.a.a) Aişe’nin yanında idi. Aişe “Ya Resulullah, niçin nefsini zorluğa salıyorsun! Halbuki Allah senin geçmiş ve gelecek tüm günahlarını affetmiştir” deyince Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Aişe! Niçin şükreden bir kul olmayayım ki?”

İmam Bakır (a.s) daha sonra şöyle buyurdu: “Resulullah ayak parmakları üzerinde durduğu bir esnada Allah-u Teala şu ayeti indirdi: “Ta-Ha, biz sana bu Kur’an’ı güçlük çekmen için indirmedik.” [528][529]

الاخلاص
بِالسَّنَدِ المُتَّصِلِ اِلی الشَّيخِ الثِّقَة الجَليل مُحَمَّدِ بنِ يَعقُوب الکُلَينی –قُدِّسَ سِرُّه- عَن عَلِیِّ بن اِبراهيمَ، عَن اَبيهِ، عَنِ القاسِمِ بنِ مُحَمَّد، عَن المِنقَرِیّ، عَن سُفيانَ بنّ عُيَينَةَ، عَن اَبی عَبدِاللهِ عَلَيه السَّلام فی قَولِ اللهِ تَعالی: لِيَبلُوَکُم أَيُّکُم اَحسَنُ عَمَلاً. قالَ: لَيسَ يَعنی أَکثَرَکُم عَمَلاً وَ لکِن أَصوَبَکُم عَمَلاً وَ اِنَّما الاِصابَةُ خَشيَةُ اللهِ وَ النِّيَّةُ الصادِقَةُ وَ الخَشيَةُ. ثُمَّ قال: الابقاءُ عَلَی العَمَلِ حَتّی يَخلُصَ اَشَدُّ مِنَ العَمَل وَ العَمَلُ الخالصُ الَّذی لا تُريدُ أَن يَحمَدَکَ عَلَيهَ أَحَدٌ اِلّا الله تعالی وَ النيَّةُ اَفضَلُ مِنَ العَمَلِ. أَلا وَ إِنَّ النيَّةَ هِیَ العَمَلُ ثُمَّ تَلا قَولَهُ عَزَّ وَ جَلَّ: قُل کُلٌّ يَعمَلُ شاکِلَتِهِ يعنی علی نِيَّتِهِ.

Sufyan “Hanginizin daha iyi iş işlediğini denemek için” [504] ayet-i kerimesinin tefsiriyle ilgili olarak Hz. Sadık’tan (a.s) şöyle buyurduğunu naklediyor: “Burada amellerinizin çokluğu değil, amellerinizin doğru dürüst olması kastedilmiştir. Amellerin doğruluğu ise Allah korkusuna ve bu korku ile birlikte, doğru niyet içinde olmaya bağlıdır.” Daha sonra da şöyle buyurdu: “Amelin halis olması için çaba harcamak, amel etmekten daha zordur. Amelin halis olması ise, Allah-u Teala’dan başka hiç kimsenin seni övmesi beklentisi içinde olmamandır ve niyet amelden daha faziletlidir. Bilin ki şüphesiz niyet, amelin ta kendisidir.” İmam (a.s) Allah-u Teala’nın “De ki, herkes kendine uygun yolda hareket eder.” [505] ayetini okuduktan sonra da, “Yani kendi niyeti doğrultusunda hareket eder.” diye buyurdu.” [506]



بِالسَّنَدِ المُتَّصِلِ اِلی رُکن الاِسلامِ وَ ثِقَتِهِ، مُحَمَّدِ بنِ يَعقُوبَ الکُلَينیِّ، عَن مُحَمَّدِبنِ يَحيی، عَن أَحمَدَبنِ مُحَمَّدٍ، عَن بَعضِ أَصحابِهِ، عَن الحَسَنِ بنِ علیِّ بنِ أَبی عُثمانَ، عَن واصِلِ، عَن عَبدِالله بن سِنانٍ، عَن أَبی عَبدِالله، عَلَيهِ السَّلام، قال: جاءَ رَجُلٌ إِلی أَبی ذَرٍّ فَقالَ: يا أَباذَرٍّ، ما لَنا نَکَرَهُ المَوتَ؟ فَقالَ: لِأَنَّکُم عَمَّرتُمُ الدُّنيا وَ أَخرَبتُمُ الاَخِرَةَ، فَتَکرَهونَ أَن تُنقَلُوا مِن عِمرانٍ اِلی خَرابٍ. فَقالَ لَهُ: فَکَيفَ ترَی قُدُومَنا عَلَی الله؟ فَقالَ: أَمَّا المُحسِنُ مِنکُم، فَکَالغائِبِ يَقدُمُ عَلی أَهلِهِ؛ وَ أَمّا لمُسِیءُ مِنکُم، فَکالاَبِقِ يُرَدُّ عَلی مَولاهُ. قالَ: فَکَيفَ تَری حالَنا عِندَالله؟ قال: اعَرَضوا أَعمالَکُم عَلیَ الکِتابِ. إِنَّ الله يَقول: إِنَّ الاَبرارَ لَفی نَعيمٍ. وَ اِنَّ الفُجَّارَ لَفی جَحيم. قالَ: فَقالَ الرَّجُلُ: فَأَينَ رَحمَةُ الله؟ قال: رَحمَةُ الله قَريبٌ مِنَ المُحسِنينَ.

قالَ أَبو عَبدِالله، عَليهِ السَّلام: وَ کَتَبَ رَجُلٌ اِلی أَبی ذَرٍّ، رَضِیَ الله عَنهُ: يا أَبا ذَرٍّ، أَطرَفنی بِشَیءٍ مِنَ العِلمِ. فَکَتَبَ إِلَيهِ. إِنَّ العِلمَ کَثيرٌ، وَ لکِن إِن قَدَرتَ أَن لا تُسی ءَ إلی مَن تُحِبُّهُ، فَافعَل. فَقالَ لَهُ الرَّجُلُ: وَ هَل رَأَيتَ أَحَداً يُسیءُ إلی مَن يُحِبُّهُ! فَقالَ لَهُ: نَعَم، نَفسُکَ أَحَبُّ الاَنفُس إلَيکَ؛ فَإِذا أَنتَ عَصَيتَ الله فَقَد أَسَأتَ إِلَيها.

“Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Birisi Ebuzer’e şöyle dedi: “Ey Ebuzer! Bizlere ne olmuş ki ölümden tiksiniyoruz?” Ebuzer şöyle dedi: “Zira sizler dünyayı bayındır kıldınız, ahireti ise virane. Dolayısıyla da bayındır yerden virane yere gitmeyi hoş karşılamıyorsunuz.” Daha sonra o şahıs şöyle sordu: “O halde bizim Allah’ın huzuruna varışımızı nasıl görüyorsun?” Ebuzer şöyle dedi: “Sizden iyi olanlar, ehlinden uzak olanın ailesinin yanına varışı gibi Allah’ın huzuruna varacaktır. Ama sizden kötü olanlar ise, mevlasından kaçan bir kölenin yeniden mevlasına döndürüldüğü gibi Allah’ın huzuruna varacaktır.” O şahıs “O halde bizim Allah indindeki halimizi nasıl görüyorsunuz?” diye sorunca Ebuzer (r.a) şöyle dedi: “Amellerinizi Allah’ın kitabına arz edin. Allah-u Teala şöyle buyuruyor: “İyiler şüphesiz cennette, kötüler ise cehennemdedirler.” [586] O şahıs, “O halde Allah’ın rahmeti nerededir?” diye sordu. Ebuzer şöyle dedi: “Şüphesiz ki Allah’ın rahmeti iyilere yakındır.”

İmam Sadık (a.s) daha sonra şöyle buyurdu: “Adamın birisi de Ebuzer’e (r.a) şöyle yazdı: ““Ey Ebuzer! Bana ilimden bir hediye gönder!” Ebuzer de ona şöyle yazdı: Şüphesiz ki ilim çoktur Eğer sevdiğine kötülük etmemeye kadir isen, bunu yap.” O şahıs şöyle dedi: “Acaba, sevdiğine kötülük edeni hiç gördün mü?” Ebuzer de şöyle buyurdu: “Evet, sana nefislerin en sevgili olanı kendi nefsindir. Ama sen Allah’a isyan edince, nefsine kötülük etmiş olursun.” [587]



بالسَّنَدِ المُتَّصِلِ إِلی الشَّيخَ الاَقدَمِ وَ الرُّکنِ الاَعظَم، مُحَمَّد بنِ يَعقوبَ الکُلَينی. رَضی الله عنه، عَن مُحَمَّدِبنِ يَحيی، عَن أَحمَدَبنِ مُحَمَّدٍ، عَن الحُسَينِ بنِ سَعيدٍ، عَنِ النَّضرِبن سُوَيدٍ، عَن عاصِمِ بنِ حُمَيدٍ قال قال: سُئِلِ عَلِیُّ بنُ الحُسَينِ، عَلَيهِما السَّلام، عَن التَّوحُيد. فقال: إِنَّ عَزَّ وَ جَلَّ عَلِمَ أَنَّهُ سَيَکونُ فی آخِرِ الزَّمانِ أَقوامٌ مُتَعَمِّقونَ، فَاَنزَلَ الله تعالی: قل هو الله احَد. وَ الاياتِ مِن سورَةِ الحَديد إلی قولِهِ: وَ هوَ عَليمٌ بِذاتِ الصُّدورِ فَمَن رامَ وَراءَ ذلکَ فَقَد هَلَک.



Asım’ın naklettiğine göre Ali b. Hüseyin (a.s), tevhid hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah-u Teala ahir zamanda derinliğine araştıran bir topluluğun geleceğini biliyordu. Bu yüzden Allah-u Teala İhlas suresi ile Hadid suresinin “O kalplerde olanı bilendir” ayetine kadar olan ilk ayetlerini nazil buyurdu. O halde bundan gayrisini taleb eden şüphesiz helak olmuştur.”[1141]


بالسَّنَدِ المُتَّصِلِ إِلی مُحَمَّدِ بنِ يَعقُوبَ، عَن عَلِیِّ بنِ مُحَمَّدٍ، عَمَّن ذَکَرَهُ، عَن أَحمَدَ بنِ مُحَمَّدٍ بنِ عيسی، عَن مُحَمَّدِ بنِ حُمرانَ، عُن الفَضلِ بنِ السَّکنِ، عَن أَبی عَبد الله، عَلَيه السَّلام، قال قال أَمير المُؤمِنينَ عَليه السَّلام: إِعرِفوا الله بالله، وَ الرَّسولَ بالرِّسالَةِ، وَ أُولِی الأَمرِ بالأمرِ بالمَعروفِ وَ العَدلِ وَ الاِحسان.



İmam Sadık’dan naklen (a.s) Emir’el-Mü’minin Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ı Allah ile, Resul’ü risalet ile ve ulu’l emr’i ise iyiliği emretmek, adalet ve ihsan ile tanıyınız.”[1080]


بالسَّنَدِ المُتَّصِلِ إِلی ثِقَةُ الاِسلامِ، مُحَمَّدِبنِ يَعقوبَ الکُلَينیِّ، عَن عَلِیِّ بنِ إِبراهيمِ، عَن مُحَمَّدِ بنِ خالِدِ الطَّيالِسیِّ، عَن صَفوانَ بنِ يَحيی، عَن ابنِ مُسکان، عَن أَبی بَصيرٍ، قال سَمِعتُ أَبا عَبدِالله، عليه السَّلام، يقول: لَم يَزلِ الله عَزَّوَ جَلَّ رَبَّنا وَ العِلمُ ذاتُهُ وَلا مَعلومَ، وَالسَّمعُ ذاتُهُ وَ لا مَسموعَ، وَالَبصَرُ ذاتُهُ وَ لا مُبصَرَ، وَالقُدرَةُ ذاتُهُ وَ لا مَقدورَ؛ فَلَمّا أَحدَثَ الاَشياءَ وَ کانَ المَعلومُ، وَقَعَ العِلمُ مِنهُ عَلی المَعلومِ، وَ السَّمعُ عَلی المَسموعِ، وَالبَصَرُ عَلی المُبصَرِ، وَالقُدرَةُ عَلی المَقدُور. قال قُلتُ: فَلَم يَزَلِ الله مُتَحَرِّکاً؟ قال فَقال: تَعالی الله عَن ذلِکَ! إِنَّ الحَرَکَةَ صِفَةً مُحدَثَةٌ بالفِعلِ. قال فَقُلتُ: فَلَم يَزَلِ الله مُتَکَلِّماً؟ قالَ فقالَ: إِنَّ الحَرَکَةَ صِفَةٌ مُحدَثَةٌ بالفعلِ. قال فَقُلتُ: فَلَم يَزَلِ الله مُتَکَلَّماً؟ قال فقال: إِنَّ الکَلام صِفَةٌ مُحدَثَةٌ لَيسَت بِأَزَليَّةٍ، کانَ الله عَزَّ وَ جَلَّ وَ لا مُتَکَلِّمَ.

“Ebu Basir’den naklen Hz. Sadık şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala her zaman bizim Rabbimizdi. Hiç bir ma’lum (bilinen) olmadan ilmî onun zatı idi. Hiç bir duyulan olmadan duyması onun zatı idi. Hiç bir görülen olmadan duyması onun zatı idi. Hiç bir görülen olmadan görmesi onun zatı idi. Hiç bir makdur (güç yetirilen) olmadan kudreti zatının aynısı idi. Eşyayı yarattıktan ve bir malum ortaya çıktıktan sonra da maluma ilmî vaki oldu. Duyulana duyması vaki oldu. Görülene görmesi vaki oldu ve makdura da kudreti vaki oldu.” Ravi, “O halde Allah daima müteharrik (hareketli) idi” diye söyleyince de İmam (as.) şöyle buyurdu: “Allah-u Teala bundan daha yücedir. Zira hareket fiille ortaya çıkan bir sıfattır.” Ravi, “O halde Allah daima mütekellim idi.” deyince de İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Kelam hadis bir sıfat olup, ezeli değildir. Aziz ve celil olan Allah mütekellim olmadan önce de vardı.”[1063]


بالسَّنَدِ المُتَّصِلِ إِلی مُحَمَّدِبنَ يَعقُوبَ الکُلَينی، عَنِ الحُسَينِ بنِ مُحَمَّدٍ، عَن المُعَلّی بنِ مُحَمَّد، عَنِ الحَسَنِ بنِ عَلِیٍّ الوَشاءِ، عَن عَبدِالله بنِ سِنانٍ، عَن أَبی عَبدِالله، عَلَيه السَّلام، قال: مِن صِحَّةِ يَقينِ المَرءِ المُسلِمِ أَن لا يُرضِیَ النَّاس بِسَخَطِ الله، وَ لا يَلومهُم عَلی ما لَم يؤتِهِ الله؛ فَإِنَّ الرِّزقَ لا يَسوقُهُ حِرصُ حَريص، وَ لا يَرُدُّهُ کَراهِيَةُ کارهٍ؛ وَ لَو أَنَّ أَحَدَکُم فَرَّ مِن رِزقِهِ کَما يَفرُّ مِنَ المَوتِ، لَأَدرَکَهُ رِزقُهُ کَما يُدرِکُهُ المَوتُ. ثُمَّ قالَ: إِنَّ الله بِعَدلِهِ وَ قِسطِهِ جَعَلَ الرَّوحَ وَ الرَّاحَةَ فِی اليَقينِ وَ الرِّضا؛ وَ جَعَلَ الهَمَّ وَ الحُزنَ فِی الشَّکِّ وَ السَّخَطِ.

Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müslümanın yakininin sıhhatti Allah’ın gazabı pahasına insanları razı etmemesi ve Allah’ın verdikleri hususunda onları kınamamasıdır. Zira ne harisin hırsı rızkı getirir ve ne de istemeyenin istememesi o rızkı geri çevirir. Sizden birisi ölümden kaçtığı gibi rızıktan kaçacak olsa, yine de kendisine gelip çatan ölüm gibi rızkı kendisine gelip çatacaktır. Allah-u Teala adaletiyle ruh ve rahatlığı rıza ve yakinde karar kılmış, gam ve hüznü ise şek ve gazapta karar kılmıştır.” [974]



بالسَّنَدِ المُتَّصِلِ إِلی ثِقَةِ الاِسلامِ، مُحَمَّدِبنِ يَعقُوبَ الکُلَينی، رِضوان الله عَلَيه، عَن عِدَّةِ مِن أَصحابِنا، عَن أَحمَدَبنِ مُحَمَّدِبنِ خالِدٍ عَن أَبِيهِ عَن هارُونَ بنِ الجَهمِ، عَنِ المُفَضَّل، عَن سَعدٍ، عَن أَبی جَعفَر، عَلَيه السَّلام، قالَ: إِنَّ القُلُوبَ أَربَعَة: قَلبٌ فيهِ نِفاقٌ وَ ايمانٌ، وَ قَلبٌ مَنکُوسٌ، وَ قَلبٌ مَطبُوعٌ؛ وَ قَلبٌ أَزهَرُ أَجرَدُ. فَقُلتُ: ما الاَزهَر؟ قالَ: فيهِ کَهَيئَةِ السَّراج. فَأَمَّا المَطبوعُ فَقَلبُ المُنافق؛ و أَمَّا الاَزهَر فَقَلبُ المُؤمِنِ: إِن اَعطاهُ شَکَر، وَ اِنِ ابتَلاهُ صَبَر. وَ أَمَّا المَنکُوسُ فَقَلبُ المُشرِکِ؛ ثُمَّ قَرَأَ هذِهِ الايَةِ: أَفَمَن يَمشی مُکِبًّا عَلی وَجهِهِ أَهدی أَمَّن يَمشی سَوِياً عَلی صِراطَ المُستَقيم. فَأَمَّا القَلبُ الَّذی فيهِ ايمانٌ وَ نِفاقٌ، فَهُم قَومٌ کانوا بالطّائِفِ. فَإِن أَدرَکَ أَحَدَهُم، أَجَلُهُ عَلی نِفاقِهِ هَلَکَ، وَ إِن أَدرَکَهُ عَلی ايمانِهِ نَجا.

İmam Bakır şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz dört çeşit kalp vardır. Bir kalpte iman ve ikiyüzlülük vardır. Bir kalp tersyüz haldedir. Bir kalp mühürlü ve zulmanidir. Bir kalp de ezher (nurani) ve saftır.” Ravi, “Ezher ne demektir?” diye sorunca, İmam şöyle buyurdu: “O kalpte kandile benzer bir görünüm vardır. Ama mühürlü olan kalp münafığın kalbidir. Nurani olan kalp ise müminin kalbidir. Eğer Allah ona ihsanda bulunursa şükreder ve eğer bir belaya düçar kılarsa sabreder. Ama tersyüz olan kalp müşrikin kalbidir.” İmam daha sonra şu ayeti okudu: “Yüzükoyun sürünen mi, yoksa doğru yolda düpedüz yürüyen mi daha doğru yoldadır?”[923] Ama içinde iman ve nifak olan kalp, Taif’te yaşamış olan bir kavmin kalbidir. Onlardan birinin eceli nifak üzere gelip çatarmışsa helak olmuştur, eceli iman üzere gelip çatmışsa kurtulmuştur.”[924]


http://kitab.nur-az.com/tr/lib/view/693/14/79979/Onuncu-Hadis-Heva-ve-Uzun-Emel/
الرجوع الى أعلى الصفحة اذهب الى الأسفل
https://duahadith.forumarabia.com
 
İmam Humeyni’ كتاب امام خميني
الرجوع الى أعلى الصفحة 
صفحة 1 من اصل 1
 مواضيع مماثلة
-
» El Imam ‘Alî (a.s.)
» imam ------------
» hadith imam ali 2
» imam bakir
» hadith imam ali 3

صلاحيات هذا المنتدى:لاتستطيع الرد على المواضيع في هذا المنتدى
اهل البيت :: الفئة الأولى :: Hadis, Ayet ve İslami اللغة التركية :: كتابة :: hadis-
انتقل الى: