بسم الله الرحمن الرحيم
لخطبة ٢
و من خطبة له عليه السلام بعد انصرافه من صفين
أَحْمَدُهُ اسْتِتْمَاماً لِنِعْمَتِهِ وَ اسْتِسْلَاماً لِعِزَّتِهِ وَ اسْتِعْصَاماً مِنْ مَعْصِيَتِهِ وَ أَسْتَعِينُهُ فَاقَةً إِلَى كِفَايَتِهِ إِنَّهُ لَا يَضِلُّ مَنْ هَدَاهُ وَ لَا يَئِلُ مَنْ عَادَاهُ وَ لَا يَفْتَقِرُ مَنْ كَفَاهُ فَإِنَّهُ أَرْجَحُ مَا وُزِنَ وَ أَفْضَلُ مَا خُزِنَ وَ أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ شَهَادَةً مُمْتَحَناً إِخْلَاصُهَا مُعْتَقَداً مُصَاصُهَا نَتَمَسَّكُ بِهَا أَبَداً مَا أَبْقَانَا وَ نَدَّخِرُهَا لِأَهَاوِيلِ مَا يَلْقَانَا فَإِنَّهَا عَزِيمَةُ الْإِيمَانِ وَ فَاتِحَةُ الْإِحْسَانِ وَ مَرْضَاةُ الرَّحْمَنِ وَ مَدْحَرَةُ الشَّيْطَانِ وَ أَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَ رَسُولُهُ أَرْسَلَهُ بِالدِّينِ الْمَشْهُورِ وَ العلم الْمَأْثُورِ وَ الْكِتَابِ الْمَسْطُورِ وَ النُّورِ السَّاطِعِ وَ الضِّيَاءِ اللَّامِعِ وَ الْأَمْرِ الصَّادِعِ إِزَاحَةً لِلشُّبُهَاتِ وَ احْتِجَاجاً بِالْبَيِّنَاتِ وَ تَحْذِيراً بِالْآيَاتِ وَ تَخْوِيفاً بِالْمَثُلَاتِ وَ النَّاسُ فِي فِتَنٍ انْجَذَمَ فِيهَا حَبْلُ الدِّينِ وَ تَزَعْزَعَتْ سَوَارِي الْيَقِينِ وَ اخْتَلَفَ النَّجْرُ وَ تَشَتَّتَ الْأَمْرُ وَ ضَاقَ الْمَخْرَجُ وَ عَمِيَ الْمَصْدَرُ فَالْهُدَى خَامِلٌ وَ الْعَمَى شَامِلٌ عُصِيَ الرَّحْمَنُ وَ نُصِرَ الشَّيْطَانُ وَ خُذِلَ الْإِيمَانُ فَانْهَارَتْ دَعَائِمُهُ وَ تَنَكَّرَتْ مَعَالِمُهُ وَ دَرَسَتْ سُبُلُهُ وَ عَفَتْ شُرُكُهُ أَطَاعُوا الشَّيْطَانَ فَسَلَكُوا مَسَالِكَهُ وَ وَرَدُوا مَنَاهِلَهُ بِهِمْ سَارَتْ أَعْلَامُهُ وَ قَامَ لِوَاؤُهُ فِي فِتَنٍ دَاسَتْهُمْ بِأَخْفَافِهَا وَ وَطِئَتْهُمْ بِأَظْلَافِهَا وَ قَامَتْ عَلَى سَنَابِكِهَا فَهُمْ فِيهَا تَائِهُونَ حَائِرُونَ جَاهِلُونَ مَفْتُونُونَ فِي خَيْرِ دَارٍ وَ شَرِّ جِيرَانٍ نَوْمُهُمْ سُهُودٌ وَ كُحْلُهُمْ دُمُوعٌ بِأَرْضٍ عَالِمُهَا مُلْجَمٌ وَ جَاهِلُهَا مُكْرَمٌ
و منها و يعني آل النبي صلى الله عليه و آله و سلم
هُمْ مَوْضِعُ سِرِّهِ وَ لَجَأُ أَمْرِهِ وَ عَيْبَةُ عِلْمِهِ وَ مَوْئِلُ حُكْمِهِ وَ كُهُوفُ كُتُبِهِ وَ جِبَالُ دِينِهِ بِهِمْ أَقَامَ انْحِنَاءَ ظَهْرِهِ وَ أَذْهَبَ ارْتِعَادَ فَرَائِصِهِ
مِنْهَا فى المنافقين
زَرَعُوا الْفُجُورَ وَ سَقَوْهُ الْغُرُورَ وَ حَصَدُوا الثُّبُورَ لَا يُقَاسُ بِآلِ مُحَمَّدٍ صلى الله عليه و آله مِنْ هَذِهِ الْأُمَّةِ أَحَدٌ وَ لَا يُسَوَّى بِهِمْ مَنْ جَرَتْ نِعْمَتُهُمْ عَلَيْهِ أَبَداً هُمْ أَسَاسُ الدِّينِ وَ عِمَادُ الْيَقِينِ إِلَيْهِمْ يَفِيءُ الْغَالِي وَ بِهِمْ يلحق التَّالِي وَ لَهُمْ خَصَائِصُ حَقِّ الْوِلَايَةِ وَ فِيهِمُ الْوَصِيَّةُ وَ الْوِرَاثَةُ الْآنَ إِذْ رَجَعَ الْحَقُّ إِلَى أَهْلِهِ وَ نُقِلَ إِلَى مُنْتَقَلِهِ
Hutbe 2
Hutbe 2
Hz. Ali Siffin'den dönerken okuduğu bu hutbesinde insanların bi'setten önceki hali, Peygamberin, Ehl-i Beyt'in vasıfları ve diğer insanların durumu söz konusu edilmiştir.
“Nimetini tamamlamak, izzetine teslim olmak ve gü-nahlarından korunmak için Allah'a hamd ederim. Ye-terli¬liğine (kifayetine) olan ihtiyacımdan dolayı O’ndan yardım dilerim. Allah’ın hidayet ettiği sapmaz, kendi-sine düş¬manlık eden kurtulmaz, kendisine yeterli ol-duğu (kifayet ettiği) kimse yoksul olmaz. O’na hamdetmek ölçülüp tar¬tılan ve saklanıp korunan her şeyden daha üstündür.
Şahadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, tektir, ortağı yoktur. Bu öyle bir şahadettir ki ihlası imtihan edil¬miş ve halis olduğuna inanılmıştır. Bizleri sağ bıraktığı (ya¬şattığı) müddetçe sadece O’na sarılırız. Bu şahadeti, gö¬re¬ceğimiz korkulu anlar için saklanırız. Şüphesiz ki bu şaha¬det imanın azimeti, ihsanın anahtarı, Rahman'ın razı olduğu ve Şeytan'ı uzaklaştıran bir şahadettir.
Hakeza şahadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. Onu meşhur bir din, aktarılmış bir ilim, ya-zılmış bir kitap, parıldayan bir nur, ışıldayan bir ışık ve insanlar arasında hükmeden bir emirle şüpheleri gider-mek, apaçık delillerle delillendirmek, mucizeleriyle sa-kındırmak ve cezalarla korkutmak için gönderdi.
O zaman in¬sanlar din ipini koparan fitnelere düşmüş, yakin (kesin inançlar) direkleri şiddetle sarsılmış, esasta/temelde ih¬tilaf çıkmış, işler darmadağın olmuş, çıkış yeri (kurtuluş) da¬raldıkça daralmış ve giriş köreldikçe körelmiş, hidayet gizli kalmış, körlük her yanı kaplamış, Rahman'a isyan edilmiş, Şeytan'a yardım edilmiş, iman yardımsız kalmış, sütunları yıkılmış, işaretleri belirsizleş¬miş, yolları viran olmuş, geçitleri silinip gitmişti. İnsanlar Şeytan'a itaat etmiş, onun yol-larını tutturmuş, onun yatak¬larına akmıştı.
Şeytan'ın işaretleri onlarla yürüyor, bayrağı dikilip dal¬galanıyordu. İnsanlar kendilerini tabanlarıyla ezen, tır¬nak¬larıyla kırıp geçiren fitnelere düşmüştü. Fitneler tır¬nakları¬nın ucuna basmış, kalmıştı.
İnsanlar bu fitneler içinde yollarını kaybetmiş, şaşı¬rıp kalmış, bilgisiz hale gelmişlerdi. Fitneler içinde kıv¬ranı-yorlardı. En hayırlı evin en kötü komşular idiler. Uykuları uykusuzluk ve sürmeleri gözyaşıydı. Bilgi sahiplerinin ağzına gem vurul¬muş, cahil/bilgisiz insanlara ikram edilir olmuştu.
...Allah’ın sırrının yeri, emrinin sığı¬nağı, ilminin kay-nağı, hükümlerinin merkezi, kitapları¬nın barınağı, dininin dağları Ehl-i Beyt’tir. Dinin bel büküklüğü onlar ile doğ¬rulur ve titremesi onlar saye¬sinde gider, dincelir.
(Münafıklar) Kötülük tohumları ektiler, onu aldanışla suladılar, helak ve azap biçtiler.
Bu üm¬metten hiç kimse Muhammed (s.a.v)'in Ehl-i Beyt'iyle mukayese edilemez. Hiç bir zaman (Ehl-i Beyt'in) nimetlerinin üzerine aktığı kimseyle (Ehl-i Beyt) bir sayıl¬maz. Onlar dinin esası, yakinin direğidir.
İleri gidip aşırıya kaçanlar döner, onlara katılır. Geri kalan gelir onlara uyar (Orta yol onlardır.)Velayet hakkının özellikleri sa¬dece onlarındır. Vasiyet ve veraset de onlar¬dadır. Hak şimdi ehline döndü ve intikal etmesi gereken yerine in¬tikal etti.”
___________________________________________
1. Metalib’us-Suul, Muhammed bin Talha Şafii, Gurer’ul Hikem, el-Amedi; el-Musterşid s. 73, Taberi; Uyun’ul Ahbar, c. 1, s. 326, İbn-i Kuteybe; el-İkd’ul Ferid, c. 3, s. 112, İbn-i Abdurabbih
ا